top of page

Lübeck'de gezilecek yerler

Öyle bir yere gideyim ki hem tarih olsun hem doğa olsun hem de çok güzel olsun diyorsan Lübeck tam senlik. Çok özel bir şehir olduğunu düşünüyorum ve sebepleri de şunlar;


Bu şehrin Almanya’nın diğer büyük şehirleriyle hiçbir benzerliği yok. Tamamen orta çağ havası içinde bulunan küçük bir şehir. Dört bir tarafı durgun, tertemiz bir kanalla ve birkaç küçük gölet ile çevrili bir adada bulunuyor.


Geçmişine bakacak olursak; 13.yüzyılda Kuzey Avrupa’da kurulan ve yüzyıllarca hüküm sürmüş olan ticaret birliği Hansa’ya çeşitli ülkelerden pek çok şehir dahil oldu. Lübeck ise bu lonca içinde çok önemli bir rol oynamıştır. Birliğin kuruluşunda ve yönetiminde başı çeken şehirlerden biri olan Lübeck için Hansa birliğinin kraliçesi deniyor. Lübeck; İskandinavya, Baltık denizi ve Baltık devletlerine açılan bir kapıdır.


Bu şehri bu kadar güzel ve değerli kılan özelliği ise; Hansa birliği döneminde oluşturulan tarihi yapılarının ve karakterinin neredeyse tamamen korunmasıdır. Tüm şehir; 1600 adet tarihi binası, sokakları, koridorları ve geçitleriyle 1987 yılında Unesco Dünya İnsanlık Mirası listesine girmiş ve korumaya alınmıştır.


Bu şehrin en kuytuda kalmış harika köşelerini keşfetmek; gizli hazineler bulmaya benzer. Burada gezerken taş döşeli sokaklarda, gizli geçitlerde, avlularda dolaşabilir ve farklı bir dünyaya adım atmanın keyfini sürebilirsin.


Tabii ki bu hazineleri bulmak için de meraklı olmalı ve çekinmemelisin.


Ben şehri iki farklı açıdan anlatacağım. Lübeck eski şehrinde görülmesi gereken hit yapılar ve Lübeck’in gizli hazineleri. Ben ikinci kısmı daha çok seviyorum.


Lübeck’de Gezilecek Yerler


1.Kısım: Kentin hit yapıları


· Holsten Kapısı (Holstentor) ve Holstentor Müzesi


Alman yapıları içinde; Köln katedrali ve Branderburg kapısı kadar popüler ve ünlü olan Holsten kapısı Lübeck’in Baltık denizi bölgesindeki gücünün, zenginliğinin, Hansa birliğindeki üstünlüğünün bir simgesidir. Lübeck’in eski şehir kısmının girişinde bulunan bu kapı, şehrin tarihteki öneminin göstergesidir. Hansa Şehri Lübeck, ticaret yoluyla son derece zenginleştiğinde güçlü duvarlar ve devasa savunma yapılarıyla dış tehditlere karşı korunması gerekiyordu. Şehir tamamen bir surla çevriliydi ve sadece dört kapı girişe izin veriyordu. Bunlardan biri de Holsten Kapısı idi. Diğer kapılar Burgtor, Mühlentor ve Hüxtertor’dur. Savaşlar sonrasında Holstentor ve Burgtor tamamen sağlam kalabilmiştir.

Bu kapının resmi 1961’den 1990’a kadar 50 Alman Markı’nın üzerinde bulunan resimdir.

Yapının içindeki Holstentor müzesini de gezerek tarihi hakkında detaylı bilgi edinebilirsin. Giriş 8 euro.





· Tuz depoları


Holsten kapısı’nın hemen yanında ve Lübeck’in en eski köprüsünün başında yer alan tuz depoları 16. Yüzyıldan 18.yüzyıla kadar süren dönemde yapılmışlardır. Başlangıçta farklı bölgelerden getirilen ve tüm İskandinavya’ya ihraç edilen tuzu depolamak için kullanıyorlardı. Bu tuz sayesinde balık ticaretine de olanak sağlanıyordu. Şimdi ise bu binalar mağaza olarak kullanılıyor. 1922’de çekilen ‘’Nosferatu-Bir Dehşet Senfonisi’’ filminde vampirin evinin arka kapısı olarak bu binalar kullanıldı. (Benim gibi merak edenler için not: 70.dakikada tam olarak görülebilir)





· Burgtor (Kale kapısı ) ve Burgcloster (Kale Manastırı)


Burgtor; Lübeck’in en eski kapısıdır. Bu kuzey kapısı hala eski şehir merkezine girmek için kullanılır. Ortaçağda yapılmış ve günümüze kadar neredeyse hiç bozulmadan gelebilmiştir. Kuzey Kapısı olarak, 13. yüzyılda bile, "Hansa Birliği Kraliçesi" ile tek kara bağlantısını işgalcilere karşı tek başına korumuştur, çünkü o zamanlar; kasabayı bir ada haline getiren kanal henüz kazılmamıştı ve ancak birkaç yüzyıl sonra yapıldı.

Bugün Avrupa Hansa Müzesinin bir parçası olan Kale Manastırı ise; kuzey Almanya’da bulunan korunmuş en önemli ortaçağ manastırıdır. Tarihte önce yoksullar evi olarak ve daha sonra da mahkeme ve tutukevi olarak kullanılmıştır. 1930 ve 1940’lı yıllarda çeşitli adaletsizliklere ve ölümlere sahne olan manastır hem ortaçağ için ve hem de yakın çağ için bir anıt niteliğindedir. Daha sonra restore edilen manastırda çeşitli kültürel etkinlikler, okumalar, müzik dinletileri, sergiler düzenlenmektedir.





· St. Mary Katedrali (Marienkirche)


Belediye binasının arkasında bulunan ve Lübeck’in en büyük üç kilisesinden biri olan St. Mary kilisesi 800 yıldır orada bulunmakta ve Baltık bölgesindeki pek çok kiliseye örnek teşkil etmektedir.





· St.Patri Kilisesi


Hem bu kiliseyi görmek ve hem de kilisenin kulesine asansörle çıkarak tüm Lübeck’i yukardan seyretmek için buraya muhakkak uğra. Yukarıda şehri 360 derece görebileceğin bir teras var. Asansörle kuleye çıkış 5 euro. Bu kilise içinde zaman zaman el sanatları sergileri de oluyor. Ben sergiye de girdim. 3 euro idi. Girilmese de olur. Ama teras kaçmaz. Lübeck’in muhteşem manzarasını her yönden doya doya seyredip şahane fotoğraflar çekebileceğin teras bence tüm kent hakkında bir fikir sahibi olmak için de ideal. Eğer şehirde birkaç gün kalacaksan kuleye çıkacağın günü güneşli olan güne denk getir.





· Rathaus (Belediye binası)


Lübeck belediye binasının inşaatı 1230 yılında başlamış ve de yıllar içinde defalarca değiştirilmiş ve genişletilmiş. Bu yüzden binanın içinde farklı stiller görebilirsiniz. 1308 yılında tamamlanan bina, bugün hala yönetim merkezi ve senato görevlerini yerine getirmektedir. Geniş teşhir duvarı, küçük dekoratif balkonları ve üç kulesiyle belediye binasının dışı dikkat çeker. İçeride ise çeşitli çağdaş stillerin birleştirildiğini görebilirsin.

Yine en büyük noel pazarı da rathaus önünde kuruluyor.





· Lübeck Katedrali


İlk olarak 12. Yüzyılda aynı yerde bulunan ahşap bir kilisenin yerine inşa edilmiş olsa da 1942’de yapılan bir hava saldırısı ile neredeyse tamamen yok oldu. 1960’da restorasyonuna başlandı. Şu anda katedral her ne kadar Lübeck’in en eski yapılarından biri olarak görünse de tarihten günümüze çok az kısmı kalmış durumdadır.






· Kutsal Ruh Hastanesi


1286 yılında yapımı tamamlanan hastane; o dönemlerde şehrin zenginlerinin bağışlarıyla varlığını sürdürüyordu. Bağış yapanların bir kısmı ise cennetten bir yer edinme amacıyla bu yardımları yapıyorlardı. Bu yapı; ortaçağ bakımının en iyi örneği, dünyanın bugün hala varlığını sürdüren en eski sosyal kurumlarından biridir. Üç üçgen cepheli ve incecik dört kulesi, görkemli kilise salonu ve muhtaçların yataklarının dizildiği nefiyle hastane, tuğla Gotik üsluptaki en önemli anıtsal yapılardan biridir. Mülkü, Lübeck içinde ve çevresinde, geliri fakir ve hastalara bakmaya yeterli olan birçok başka mülkü içeriyordu.



2.Kısım: Lübeck’in gizli hazineleri. Geçitler ve Avlular


İşte bence en seveceğin kısım geliyor. Lübeck’de geçitlerden ve koridorlardan geçerek ulaşabileceğin pek çok avlu ve bunlara bakan küçük tek katlı veya iki katlı evler var. Hatta bazen bu avlular da dörtgen şeklinde değil. Dar uzun. Yani bir geçitten geçerek vardığın yer yine başka bir koridor gibi. Ancak bu koridorun iki kenarında birbirine bakan minik evler olduğunu düşün. Tıpkı masal dünyası gibi. Bunları keşfetmek istiyor musun?


Bu geçitlerin bazılarının kemer şeklinde girişini ve iç tarafını sokaktan geçerken görebilirsin. Ancak bazılarının girişinde ahşap bir kapı oluyor ve dışarıdan apartman kapısı gibi görünüyor. Bunları açmadan önünden geçmen mümkün bu durumda. Bu geçitleri atlamadan nasıl keşfedeceğini ve harika fotoğraflar çekeceğini birazdan bildireceğim😊 Bu avluların ve koridorların sonu çoğunlukla kapalı. Çıkmak için geri dönmeniz gerekiyor. Çok nadir olarak diğer taraftan başka bir kemer ile tekrar başka bir caddeye çıkabiliyorsun.


Avlulara girdiğinizde kimisinde bizdekilere hiç benzemeyen çocuk parkları ve çeşmeler, kimisinde küçük ve şirin oturma alanları, minik çiçek tarhları veya saksılar göreceksin. Eğer Kasım sonu ya da Aralık ayında gittiysen şirin evlerin camlarında ve kapılarında bolca süslemeler, ışıklandırmalar; bazılarının girişlerinde ise noel ağaçları göreceksin. Süslü ve zarif banklar ve biblolar özellikle de bolca kedi biblosu göreceksin. Ama eminim ki ilkbahar zamanı da bu avlular çiçek cenneti olacaktır. Gideceğin zamanı sen seç.


Bu arada; bazen avluya girdiğin yerden geri çıkarken çok daha güzel bir görüntü ile karşılaşabiliyorsun. Yani göreceğin en güzel kısım, avluya girdiğinde karşında olan kısım değil de geri dönüp çıkış yapmak istediğin zaman karşına çıkan manzara olabiliyor.



İşte ipucunuz: Gizli geçitleri, koridorları ve avluları keşfetmek için gözün bina giriş kapılarının üzerindeki tabelada olsun. ‘’Gang’’ yazıyorsa git kapıyı it ve gir. Kimisi çok güzel, kimisi ise daha sade olan avluları bulacaksın. ‘’Gang’’; Almanca’da ‘’koridor’’ anlamına geliyor.




Bunlardan kaçırmamanız gereken birkaçı:


Höveln Gang

Hellgrüner Gang

Dunkelgrüner Gang (Hellgrüner ile aynı cadde üzerinde ve yakınlar. Her ikisinin de hem alt cadde üzerinde hem de ona paralel üst cadde üzerinde girişleri vardır ve içeriden birbirine bağlantıları vardır.)

Sievers Thorweg (Hellgrüner’den Engelswisch sokağına çıktığında karşında bu geçidi göreceksin)

Glandorps Gang

Rosen Gang

Panorama Gang

Backer Gang

Blohms Gang

Medings Gang

Alsheide Engelswisch (burada şirin ve değişik bir çocuk parkı da var)



Bunların bazılarının isimleri kemerli kapılarının üzerinde yazıyor. Bunlara dikkat et ve görür görmez gir. Bazıları ise yazmıyor maalesef. Fakat isimleri ile Google maps üzerinde arattığında pek çoğunu bulabilirsin.


Önemli bir nokta: Avluya girdin ve şöyle bir baktın çıktın. Avlunun sonundaki başka bir mekanı kaçırmış olabilirsin. Bu avluların hepsi düz bir koridor şeklinde değil. Avlunun sonlarına doğru bulunan ve baktığın yerden göremeyeceğin yeni geçitlerle başka avlulara geçitler olabilir. Bunlar koridor şeklinde ya da dörtgen bahçelerin birbirine eklenmesiyle de oluşmuş olabilir. Yani bence biraz karıştır oraları.



DİKKAT! Avluları gezerken çok sessiz olman gerekiyor. Bazı avluların girişine yazı asarak bunu özellikle rica etmişler. Hatta bir yerde saat 12:00 – 16:00 arası dinlenme saatleri olduğu için girilmemesini rica etmişler. Bu yüzden biz ayaklarımızın ucuna basarak ve konuşmadan sessizce gezdik. (İlk avlumuz hariç çünkü o anda heyecanlanmıştık biraz) Orada yaşayanların pencerelerinin dibinden geçtiğimiz için nefes almamızı bile duyacak yakınlıkta olduklarından tabii ki bu isteklerine saygı gösterdik.


Sana fikir vermesi açısından sadece bir kaç foto koyacağım. Böylece bu koridorları keşfetmek sana sürprizler sunacağından daha keyifli olacak.









Nobel Barış Ödülleri: Sadece 220.000 nüfuslu Lübeck’den 3 kişinin Nobel ödülü var. Gerçekten bu oran çok şaşırtıcı!

Onlar adına müzeye çevrilmiş evleri ziyaret etmek istersen evlerin ismi, Nobel sahipleri ve ne ile ödül kazandıkları hakkındaki kısa bilgiyi paylaşıyorum.


Buddenbrook evi: Thomas Mann-‘Buddenbrooks-Bir Ailenin Çöküşü’ isimli romanı ile.

Günter Grass Evi: Günter Grass edebiyat eseriyle 1999’da.

Willy Brandt Evi: Willy Brandt-Doğu ile Batı arasında uzlaşmacı mücadelesi ile.




Lübeck’te yapılacak şeyler

Badem ezmesi yemek

Badem ezmesi müzesini ziyaret etmek

Müzik üniversitesinde bir akşam müzik dinlemek

Nehir kenarında yürüyüş yapmak

Geçitleri ve avluları keşfetmek

Petersilienstrasse caddesinden geçmek

Kasım Aralık ayları için Christmas market gezintileri

Vaktin varsa Travemunde’yi ziyaret etmek.



Lübeck’deki şirin hostellerden birinde kalmak için:



Turizm Danışma

Holstentorplatz 1

23552 Lübeck

Telefon: +49 (0) 451 / 88 99 700


Ulaşım:

Lübeck’e varış zannettiğinden daha kolay ve hesaplı olabilir. Hamburg’a uç, havalimanından tren ile yarım saatte Hamburg Central Station’a (Haubtbahnof ) ulaş ve ardından orada bir bilet daha alarak ikinci bir trenle 45 dakikada Lübeck’e ulaş. Ya da benim gibi yaparak Hamburg’da önce bir gece geçir ve iki tam gün gez ve ikinci gün akşam da Lübeck’e git.



71 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page